29 Ekim 2008 Çarşamba

Komünizm Sonrası Arnavutluk’ta İslamofobi’nin Politik Suiistimali 2

Komünizm Sonrası Arnavutluk’ta İslamofobi
Olsi JAZEXHİ
Arnavutluk’un 1990’larda Batı’ya açılmasıyla birlikte –İslam dahil- dinin yeniden doğuşu gerçekleşti. Demokrasinin ilk yılları boyunca Arnavutluk’un Müslümanları ülkede az sayıda medrese açtılar ve bir miktar cami inşa ettiler. Onların dini faaliyetleri Arnavutluk Müslüman Toplumu, Dünya Bektaşi Merkezi ve bazı küçük Sufi teşkilatlar (tarikatlar) tarafından organize ediliyordu ki bunlar denizaşırı ülkelerdeki Müslüman organizasyonların yardımıyla yıkılan kurumlarını yapabildikleri kadarıyla yeniden inşa etmeye çalışıyorlardı.

Bununla birlikte, Arnavutluk’un Batı’ya açılmasıyla Enver Hoxha’nın zamanında her çeşit dini inanca baskıya alet olan bir kısım eski komünist Arnavutluk’un “yeniden islamlaşması” olarak algıladıkları şeyi düşmanca protesto ettiler. Komünizm döneminde din karşıtı fikirleri ile tanınan İsmail Kadare (9) İslam’ın Arnavutlar arasında yeniden keşfedilmesine karşı bir kampanya başlattı. Onun İslam’a yönelik düşmanlığı şimdi ateizmin militanca savunulmasından Arnavutların Hıristiyanlığa dönmesi açık arzusuna dönüşüyordu. Bu, o 1991 yılında şunları deklare ettiğinden beri açıkça yapılıyordu:

Arnavutluk’un geleceği onunla kültürel olarak temas ettiği eski günlerden ve Türkler öncesine özleminden bu yana Hıristiyanlığa doğrudur. Zamanın geçmesiyle sonraki İslam dini ki, Osmanlı ile gelmişti, (önce Arnavutluk’ta ve sonra Kosova’da) yerini Hıristiyanlık veya daha kesin olarak Hıristiyan kültürü alana kadar yok olmalıdır. Böylece bir kötülükten (1967’de dinin yasaklanmasından) bir iyilik meydana gelecek. Arnavut milleti büyük bir tarihi doğru gerçekleştirecek ki bu onun anakarasıyla birliğini hızlandıracak: Avrupa (10)

Yukarıdan anlaşılabileceği üzeri Arnavutların İslam’a girişi Kadare tarafından tarihi bir “günah” olarak değerlendiriliyor.

Kadare, komunsit dönem boyunca ve halen bir çeşit “halkın babası” ve Arnavutluk’un Batı’daki “görülen yüzü” olarak Kabul ediliyor, hiçbir şüphe duyulmadan denilebilir ki, bugünün Arnavutluk’unda İslamofobi ve Türk karşıtlığının başlıca mimarıdır. Enver Hoxha ona derin saygı duydu ve Kadare Fransız lobisinin ve Sali Berisha’nın aleni hürmeti (11) sebebiyle halen yüksek politik statüye sahiptir. Ancak onun İslam’a, Asya’ya, Türklere, Araplara, Çingenelere, Ulahlara ve diğerlerine karşı ırkçı görüşleri ki, Arnavut okullarındaki ders kitaplarında gençliğin eğitimi için sıklıkla kullanılıyordu, birçok insane bunları ırkçılık ve İslamofobi ile dolu bulduğundan beri Arnavutluk ve Kosova’daki halkta birçok çekişme ve itiraz meydana getirdi.

Romanlarının ve yazılarının büyük bir kısmında Kadare, İslam ile katıksız kötüniyeti denk tutar. Onun komunizm sonrası yazılarında Avrupa ideali 1989’a kadar savunduğu komunist idealin yerini alır ve son derece iyi gösterilirken, İslam, Asya ve Türkler onun favori kötüleri olarak kaldılar. Sulstarova’nın gösterdiği gibi, Kadere’nin çalışmalarında Arnavutların milli düşmanı olarak komunizm sonrası dönemde bile Türk ve onun dini olarak yansıtıldı. Gerçekte, Kadare bu paragraflarla Arnavutlar ile Türklerin ilişkisini bozuyordu:

a. acı zamanlar – Türk işgali öncesi
b. barbarlık zamanları – Türk işgali ve Arnavutluk’un İslamlaşması ile başladı
c. barbarlığa karşı direniş zamanları – Türklere karşı Arnavut isyanları ile başladı
d. şafak vakti – Arnavutluk’un Osmanlı’dan ayrılmasıyla oluştu (13).
İslamofobi ki, Kadare Türkler hakkındaki değerlendirmelerinde gösterir, sürekli olarak onların dini ile ilişkilendirilir: İslam. Örnek olarak, onun Ura me Tri Harqe romanında o, Osmanlı’nın Arnavutluk’a gelişini “…ufukta karanlık şeyler var: Türk devleti.” şeklinde tasvir eder. Türk devleti feodal ve salt kötülük olarak resmediliyor ve İslam ile ilişkilendiriliyordu. Kadare “Onun minarelerinin gölgeleri bize ulaşır” diye bahseder.(14) Kadare Türkleri Avrupanın üzerine karanlık bir gölge getiren insanlar olarak resmeder. (15) Onun için başlıca amaç, ki Türkler Avrupa ve Aranvutluk’a (Avrupa’nın sınır bekçsi olarak betimler) karşı sahipti, Arnavutları yok etmek, onları Asyalı yapmak ve eğer onlar direnirlerse onların yerine Arapları yerleştirmek, öyle ki, Avrupa’nı edepli koruyucularının arkası kesilecekti.


Kadare’nin çalışmalarındaki İslamofobi ve ırkçılık ruhu bugün de ölmüş değildir. Onun son eseri “Arnavutların Avrupalı Kimliği” (2006’da basıldı) onun İslamofobiyi kullandığı bir diğer örnektir. Burada, ırkçılık ve bugünkü terörizme karşı savaşı kullanma yoluyla o, Arnavutları Avrupalılar gibi olamak için İslam’dan tamamıyla vazgeçmek zorunda olduklarına ikna etmeyi dener. Kadare Arnavutluk’un İslam Konferansı Örgütüne dahil olmasını, bazı Aranvut entellektülellerin Arnavutları Müslüman olarak tanımlama çabalarını kınar. O, Arnavutulk’u Müslüman Dünya’nın parçası olarak görmek isteyenlere ve Müslümanların namazlarındaki secdenin çokluğuna bile saldırır. Kadare’ye gore, Arnavutlar ancak Avrupalıdır (17) ve Avrupalı olmanın Kadare için anlamı İslam’a muhalif olmaktır. Dünya Batı ve diğerleri diye iki parçaya bölündüğünde, Kadare ilan eder ki, Arnavutluk her ikisinin de , Asya’nın ve Avrupa’nın, birlikte parçası olamaz o ancak Avrupa’nın parçasıdır ve özellikle Katolik Hıristiyanlığın.

Kadare’ye gore Osmanlılar tarafından Arnavutluk’a getirilen İslam, İslam’ın özel bir tarzıydı. Onun iddiasına gore, Osmanlılar, Arnavutluk’a Katolik Hıristiyanlık’ın çok altındaki düzeyde bir İslam getirdiler. O, bu Türk İslam’ının düşüklüğünü sanatlarda gözler ki, Kadare’ye gore, -bu sanatlar- homoseksüellik ve sübyancılık ile doluydu. Kadare Osmanlı İslam’ını gericilik, enayilik ve çağdışılık olarak kabul eder. Ve onun gerici tabiatı sebebiyle, o iddia eder ki, İslam, onun hissettiği Hıristiyanlıktan farklı olarak, geleneğe sığınak olur ve bugün, terörizme.

İslam Avrupa’ya ve moderniteye karşıdır ve Arnavutluk’un durağanlığının en önde gelen sebebidir fikri esasen Arnavutluk’un eski komunist entellektüelleri tarafından son onyedi yıldır durmaksızın tekrar edildi. Bu, doğal olarak çadaş Arnavut politikacılarına yansıyandır. Arnavutluk Sosyalist Partisi (Partia Socialiste e Shqipërisë) Arnavutluk’ta İslam’ın ifade edilmesine karşı koyanların ele başıdır. Onların yetkilileri ki, genel olarak güneyden Ortodoks Hıristiyanlardır, Berisha hükümetine karşı 1990’ların ortasında yürüttükleri kampanya boyunca sık sık onu sadece Arnavutluk’u değil tüm Avrupa’yı İslamlaştırmak istemekle suçladılar. Onlar 1997’de iktidara geldiklerinde yabancı Müslüman ülkelere (19), Arnavutluk’un İslam Konferansı Örgütü’ndeki üyeliğine ve otuz yıl evvel sosyalistler tarafından kapatılan veya yıkılan eski cami ve medreselerin yeniden inşa edilmesine karşı histerik bir anti-Müslüman kampanya başlattılar. Arnavutluk’taki Sosyalist Partinin hiyerarşisi Avrupa’nın Arnavutluk’u kabul etmeyişine temel sebep olarak İslam’I görmeye devam eder. Sosyalist Parti’nin önde gelen sözcülerinden Neshat Tozaj 1995’te deklare etti ki;

Arnavutluk Avrupa’nın kapılarını çalıyorken, o İslam Birliği’ne giriyor… Bir İslam ülkesi oluşun laneti Arnavutluk’un üzerinde asılı duruyor. Bir lanet ki, biz kendimizi sıcak bir demirle alnımızdan damgalıyoruz… [İskenderimiz] çeyrek yüzyol Osmanlı Türklerine karşı savaştı ve başarılı oldu ve sadece Arnavutluk’u kurtarmak değil ama aynı zamanda Hıristiyan Avrupa için bir bariyer oldu.(20)
Tozaj’ın İslam Konferansı Örgütü’ne karşı kavgacı düşünceleri Arnavutluk’u İslami Fundamentalizm’in mahzeni olarak damgalayan, Paris’te yayımlanan bir makaleye gönderme yapıyordu. İslam’ı dünyadaki şeytani güç olarak algılayışı sebebiyle Tozaj, Batı’ya Arnavutluk’taki Müslümanların küçük ve önemsiz bir azınlık olduklarını ispatlayacak bir milli referendum yapılmasını teklif etti.

Hiç yorum yok: